Değerli okurlar, 

Hepimizin bildiği gibi Türkiye, II. Dünya Savaşı’na fiilen katılmadı ama savaşın getirdiği ekonomik sıkıntıları tümüyle yaşadı. Anneannemin, annemleri doyurmak için yaptığı yemek ve çay muhabbetini çok dinlemişimdir.

Mesela çaya şeker bulamayınca, çayı tatlandırmak için varsa üzümden yapılan pekmez damlatılır ve altın gibi köşe bucak saklanırmış. Ekmek karneyle satılırmış. Günümüzde bile o acıların sürdüğünü bilmek çok üzücü. 

Burada İsmet İnönü’yü rahmetle anmadan geçemeyeceğim. Türkiye’yi II. Dünya Savaşı’na sokmayarak, askerlik çağındaki yüz binlerce genç delikanlıyı ölümden kurtaran önemli bir devlet adamıdır.  

Yazının tamamını okuduktan sonra aşağıdaki anekdot sanırım sizlere bu konuda çok güzel bilgi verecektir. 

 1950’de seçimi kaybederek iktidardan ayrılan İnönü’ye yaptığı bir gezi sırasında muhalifleri bir çocuğa’ Bizi ekmeksiz bıraktın”  diye söyletirler. İnönü, başını sallayarak “Evet, ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım!”  der.     

En Büyük ve En Temiz Cinayet!  06-09 Ağustos 1945                                                                                                        
Atom bombası; patlamanın kontrolsüz çekirdek tepkimesi yoluyla sağlandığı bomba modelidir. ‘’Çekirdek tepkimesi’’ zincirleme ve çok hızlı gerçekleştiğinde devasa bir enerji açığa çıkar ve bu da patlama ile beraberinde şok dalgası yaratır.   

Atom bombasının üç yıkıcı özelliği vardır.   

1. Patlama sırasında büyük bir sarsıntı meydana gelir. Buna sarsıcı dalga adı verilir. Sarsıcı dalga sesten daha hızlı hareket ederek güçlü bir rüzgârın oluşmasına yol açar.   

2. Bomba patladığı sırada oluşan sıcak hava çevredeki her şeyi kavurur.   

3. Bomba patladığında ortaya çıkan radyasyon tüm canlı varlıkların zarar görmesine, hatta o bölgedeki yaşamın sona ermesine neden olur.  

Atom bombasına yönelik ilk çalışmalar 1940’lı yıllarda Almanya’da başlamıştır. Bununla birlikte atom bombası ilk kez Amerika tarafından II. Dünya Savaşı’nda kullanılmıştır.                                                       
Amerika, Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine 6 ve 9 Ağustos 1945 tarihlerinde birer atom bombası atmıştır. 

Bombanın etkisiyle toplam 250 000’den fazla kişi ölmüş, 150 000 kadar insan yaralanmıştır. Hiroşima’da 10 kilometrekarelik bir alan dümdüz olmuştur. Günümüzde bile bu bombanın yaydığı radyasyonun etkisiyle sakat doğan çocuklar ve hasta olan insanlar vardır.                                                                                                                    
 Amerikan bombardıman uçağı B–29 "Enola Gay"in saat 08.15'te Hiroşima’ya attığı bombaya Little Boy , "Küçük Çocuk" adı verilmiştir. 

Amerika, dünya tarihinde ikinci ve son savaş amaçlı atom bombasını Hiroşima'dan üç gün sonra 9 Ağustos 1945'te Nagazaki kentine attı. İkinci bombanın adı ise, Fat Man "Şişman Adam"dı.          

Nagazaki’ye atılan bomba Fat Man adlı bir plutonyum bombasıydı ve ilk defa yeryüzünde denenecekti. Nagazaki şehri Amerikalılar tarafından kasten seçilmişti.

Amaç bombanın etkisini savaşta yara almamış bakir bir şehir üzerinde denemektiAncak uygun olmayan hava koşulları nedeniyle bomba şehrin üzerini tam olarak tutmadı ve bir nebze de olsa ölü sayısı Hiroşima'ya göre az olduBu şehirde 75000 kişi hayatını kaybetti. 

Japonya altı gün sonra kayıtsız-şartsız Amerika'ya teslim oldu."Güneş'in Oğlu" Japon İmparatoru Hirohito, teslimiyet anlaşmasını imzaladı. 
 
Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombaların bu gün bile kaç kişiyi öldürdüğü kesin olarak bilinmezken, iki kentin atom bombasıyla yok edilmesi ‘’ en büyük ve en temiz cinayet’’olarak tarihe geçti.     

İkinci Dünya Savaşı sonunda Japonya’nın Hiroşima kentine atom bombasını atarak, 100 bin kişinin ölümünde pay sahibi olan Amerikalı pilot Paul Tibbets 92 yaşında öldü. Tibbets’in yakın arkadaşı Gerry Newhouse, "Son iki aydır sağlığı kötüye gidiyordu. Savaş 
karşıtlarına protesto ortamı ve mekânı olmasın diye cenaze ve mezar taşı istemedi" demiştir. 

I. Dünya Savaşı’nın belirleyici faktörü kara ve deniz savaşlarıdır. II. Dünya Savaşı’nda savaşların kazanılma sebebi ise hava desteğidir.  Savaştan sonra da bu durum artarak ilerledi.  Dünya nükleer anlamda bir yarışa girdi  

II. Dünya Savaşı yalnız askerlerin değil cephe gerisindeki milyonlarca sivilin hayatını kaybettiği topyekûn bir savaş olmuştur.      

Sonraki yıllarda, başta nükleer katliamın mimarı Amerika’da olmak üzere, “barış için atom “adı altında cilalanmış bir imajla nükleer santrallerin kurulmasına, nükleer silahlanmaya ve nükleer endüstrisinin yaygınlaşmasına hız verildi. Hiroşima ve Nagazaki bir kere yaşandı ama nükleerci katillerin ürünü binlerce Hiroşima, binlerce Nagazaki, doğanın ve canlıların üzerine, nükleer santral - nükleer silah - nükleer atık şeklinde ölüm olarak yağmaya devam ediyor.               

Değerli okurlar, 

Atom bombası atılmasından sonraki fotoğrafları inceleyiniz.(google) Üf! Bakamıyorum diyenleriniz olacaktır ama fotoğrafları görmezden gelmek olan gerçeği kapatmıyor işte.  

Atom bombası’nın insanlığa çok kötü etkileri oldu. Ancak; suç atom bombasında değil onu kullananda tabii ki.   Ne yazık ki insanlık kendi eliyle kendini yok ediyor. 

Hiroşima ve Nagazaki, insanlığın yüz karasıdır. Olmaması, yapılmaması gereken olaylar ve ders alınması gereken tecrübelerdir aslında. Fakat insanlık ne yazık ki bu kötü tecrübelerden gereken dersleri almamıştır, alamamıştır.   

Akira Kurosawa’nın ‘’Ağustos’ta Rapsodi’’filmini izlemediyseniz, öneriyorum. Bombaların atılmasından sonra sağ kalanların travması ve unutulmaz sessizlik. 

Ağustos ayı bombaların atıldığı aydır. Ölenlerin anısına saygıyla… 

Geçen haftaki düşünmenizi istediğim sorunun yanıtını haftaya yorumlayalım. Bombaların yıkıcı etkisini ve ölen insanların, geride kalanların acısını duyumsayalım.